Başkırt
Türkolog Zeki V. Togan İran’daki Meşved Kütüphanesi’nde bir dergi arasında
rastgele bulur
İbn Fadlan’ın Geziyazısı’nı 1923’te…
M.S. 900’lerin ilk yarısında Bulgar İlteber ( han ) Almış, Abbasi Halifesi Muktedir Billah’a İslam dinine geçmek isteğini
bildirir, bunun karşılığında halifeden halka İslam dini eğitimi verebileceği
din adamı; medrese yapımı, ülkesini Musevi Türklerden oluşan Hazar Hanlığına
karşı koruyabileceği kale yapımı işleri için 4000 altın ister… Halife Muktedir
isteği olumlu görerek Sevsen er-Ressi başkanlığında bir heyet oluşturur, heyete
bilgin olarak da Mısır’ı Tolunoğullarından alan komutan Muhammet b. Süleyman’ın
mevlası Ahmet b. Fadlan’ı seçer ( “Mevla” Arap olmayan Müslüman, azat edilmiş
köle anlamına gelmektedir. ). İbn Fadlan, büyük bir bilgin, inançlı bir
Müslüman olarak 900’lerin ilk yarında Bağdat’tan başlayarak Bulgar Hanı
Almış’ın otağına dek Rey’e, Nişabur’a, Merv’e, Buhara’ya, Harezm’e, Oğuzlara,
Başkırtlara, Peçeneklere, Ruslara, Bulgarlara, Hazarlara ( Kasarlar ) yöre yöre konuk olarak
izlenimlerini, öznel düşüncelerini geziyazısına aktarır.
Eser, bir başyapıt, bir kaynak eser
olmak üzere eserde yer yer abartılar da öne çıkar. Fadlan, Harezm’den sonra genel
olarak bu yöreleri Türk ülkeleri olarak adlandırır. Türklere dönük
izlenimlerinde; Türklerin erdemli, savaşçı, konuksever, konuğuna yedirip
içirmeyi seven, başıboş kişiler olduğunu vurgular ( Böyle demesi öngörümce özgürlüklerine
düşkün olmalarıdır. ). Kararlarını kurultayda ortak akla göre alırlar, kurultayda
topluluğun en alt bireyi genel alınan karara karşı gelebilir ve alınan kararı
değiştirebilir, toplu ortamlarda kadın-erkek birlikte bulunur, onların birlikte
söz hakları vardır, kadınları bizler gibi saklamazlar, kadınlar ve erkekler
bedeninin her yerini örtmezler, özel yerlerinin dışında her yerleri açıktır,
erkekleri sakallı göremezsiniz, ayrıca yıkanmazlar, ölüleri biz toprağa gömeriz, bunlar yakarlar... Sorduğumuzda sizin ölüleriniz böcekler yedikten sonra uçmağa ( cennet ) gidiyor; bizimkiler yakılarak hemen gidiyor, derler. ( Burada su kültünün Şaman
anlayışında özen gösterilen kutlu bir öğe olarak algılanmasından
kaynaklandığını öngörmekteyim, suya saygı duyulur, az ve öz kullanılır. Ayrıca Şaman kültünde ölüler yakılır. ). Yalanın,
tecavüzün, eşcinselliğin asla toplum yaşamlarında yeri yoktur, ayrıca böyle
durumların cezası Türklerde yapanı bacaktan ikiye ayırmaktır. Herhangi bir dine
inanmazlar, başlarına kötü bir şey geldi mi başlarını göğe kaldırır Tanrı bir,
derler. Bu Tanrı, bizim Allah’ın karşılığıdır. ( Bu dönemde, bu bölgelerde Türk
ve diğer toplumlarda; ana çoğunlukta Şamanlık [ Göktanrı inancı ], doğa
öğelerini kutsama, Musevilik, yer yer de İslam’ın Hanefi anlayışı inanç olarak vardır. ) Müslüman tüccarlar ülkelerinden geçince onları mutlu
etmek için gönülden gelmeden la ilahe illallah Muhammedün Resulullah, derler. Ayrıca toplum büyüklerine Ey Rabbim bize yol
göster derler ( Rab özel adının eski Mısır kültüründen İbir, İbranilere; Musevi
Bizanslılar yolu ile de Hazar Türklerine geçtiğini öngörmekteyim [ Hazarlar ( Kasarlar ),
Bizans-Sasani savaşlarında Bizans’la olmuşlardır, Musevilik ve Hristiyanlıkla
bu birliktelikte tanışmışlar. ] Musevi din adamları Rab olarak anılır,
Hazarların etkisi ile Türk kültüründe İbranca adlar; diğer Müslüman
toplumlarından daha da baskındır. İslam öncesi kimi Türk topluluklarında Rab
hem yol gösteren önder, lider hem de Tanrı adı yerine yer yer kullanılmıştır.
).
Fadlan, Harezm’den sonra Oğuz
ülkesinde Oğuzların subaşısı Ertuğrul Alptoğan ( Etrul Kağatan ) ile görüşür,
onun için Oğuzların en iyi süvarisiydi, bir gün başından uçan bir ördeğe kızdı,
okunu çıkarıp tek atışla ördeği indirdi, sarayağası El Harami’nin kendisine
gönderdiği 50 altını ve değerli armağanları alıp Müslüman olmadı, kararını
sonra vereceğini söyledi, der. ( Heyetin, subaşıya gelmesi Oğuzlarda ordu
komutanın ağırlığının han kadar olduğunun göstergesidir. )
M.S. 900’lerin ilk yarısında bölgeye
genel olarak bakıldığında; Türk toplumlarının bu bölgelerdeki diğer
toplumların çoğunluğu; Şamanlık, Musevilik, Hanefi anlayışında Müslümanlık
ile yeni yeni tanışıldığı, İlteber Almış’ın Hazar Hanlığına karşı güç elde
etme isteği, Abbasi Hilafetinin Müslüman Hanefi Buhara, Harezm ( Buralarda
Türk, Fars çeşitli toplumlar yaşar Samaniler, bugünkü Tacikler vb. ) halkları
üzerinden kuzey Türk ülkelerini, doğuda Hakanlar ( Karahanlılar ) bölgesini İslamlaştırma isteği
ve çabası söz konusudur. Oğuz, Bulgar, Hazar ( Kasar ) ülkelerinde bolluk; Peçenek,
Başkırt ülkelerinde yoksulluk vardır. Türklerin özyaşamlarında; din, erdem, ortak
akıl, hür yaşam, demokrasi, aydınlık, kadın-erkek eşitliği söz konusudur.
Yorumlar
Yorum Gönder